Mekteb-i Sultani Ve Galatasaraylılık
Bana kimsin diye sorma meleğim
Pek güzel dinle de izah edeyim
Nam-ı naçizime `Fikret' derler
Şi're de nisbetimi söylerler
Kaldığım varsa da gah ekmeksiz
Kalmadım şimdiye dek mesleksiz
Nur bekler gibi nısf-ı şebde
Bekledim on iki yıl mektebde
Sonra çıktım ne için bilmeyerek
Bu da bir cilve-i baht olsa gerek
Bab-ı Ali'ye müdavimlendim
Ehl-i namus diye mimlendim
Şimdi bir hayli eser sahibiyim
Ahmed Ihsan'da musahhih gibiyim
Saye-i lutf-i cihan-banide
Hocayım Mekteb-i Sultani'de...
İnsanın eğitimiyle övünmesi ne kadar doğrudur tartışılır ama öyle okullar vardır ki o okulun sıralarında oturmuş olmak bile fazlasıyla övünç kaynağıdır. Bunların başında da Mekteb-i Sultani gelir hele hele GS kültürüyle yetiştirilmiş gerçek bir Galatasaraylı iseniz. Tevfik Fikret'in yukarıdaki dizeleri de bu duyguyu fazlasıyla veriyor. Ben de ne mutlu ki bu onuru yaşayan bir Galatasaraylıyım.
Mekteb-i Sultani ile ilgili bu hoş anektodtan sonra gelelim bu Cumartesi Ali Sami yen'e hüzünlü vedanın ardından açılışı yapılan Türk Telekom Arena Stadı'nda yaşanan olaylara. Maç öncesi Toki başkanı ve başbakanın yuhalanarak protesto edilmesi gündemin en tepesine oturuverdi. Yandaş medya olayı hemen çarpıtarak Recep Tayyip Erdoğan'ın klasik jargonuyla organize provakatif bir eylem olarak verse de işin aslı elbette ki çok farklıydı.
Ülkeyi günden güne kaosa sürükleyen, Türkiye Cumhuriyeti gibi şerefli bir devleti her geçen gün emperyalizmin kucağına daha da fazla iten Recep Tayyip Erdoğan acaba ne bekliyordu? Milletin parasıyla yapılıp bitirilen bir projeyi sahiplenerek AKP'ye mal edip, bundan siyasi rant sağlama planı da çabasıydı. O pek de estetik olmayan sesiyle erzak ve kömür yardımıyla kandırdığı zavallı insanlarla yaptığı gibi bağıra bağıra 'beraber yürüdük biz bu yollarda' şarkısını söylemeyi mi? Üstelik bir yandan spora siyaset karışmasın derken daha gecenin en başından beri AKP propagandasına dönüşmüştü açılış.
Beklenen oldu ve RTE ve çevresindekiler hak ettikleri cevabı aldılar. Bundan sonraki süreçte Adnan Polat'ın Galatasaray ruhuna hiç mi hiç yakışmayan, sisteme ayak uydurup başbakan'a kendini affettirmek için kırk takla atan onursuz tavırlarına şahit olduk. Üstelik daha da ileri giderek protestocuları stada sokmayacağı tehditlerinde de bulundu. Ne tesadüftür ki eş zamanlı olarak başbakan da başka tehditlerde bulunuyordu bu tepkinin verdiği moral bozukluğu ve hazımsızlıkla.
Adnan Polat'ın haddini bilmediği daha da vahim olanı buranın sadece isim olarak da olsa bir hukuk devleti olduğunu bilmediği ortada. Yoksa 2 ay öncesine kadar kombine almaları için yalvardığı binlerce kişiyi stada sokmayacağı tehdidinde bulunması başka bir argümanla açıklanamaz. Bunu yapamayacağının kendisi de farkında ama asıl olan başbakana yaranmak olunca söylenen sözler sadece teferruat olarak kalıyor.
Galatasaray diyince Mekteb-i Sultani'yi bundan soyutlamak düşünülemezdi. Ve biz o okulda Galatasaray kültürünü alırken, o ruhu hissederken bir şeyler öğrendik. Galatasaray, Metin Oktay'ın takımıydı, Ali Sami Yen'in takımıydı, Tevfik Fikret'in takımıydı, Kemal Tahir'in takımıydı, Orhan Veli'nin takımıydı, Onuncu Yıl Marşı'nın yapımcısı Cemal Reşit Rey'in takımıydı, hem Çanakkale'de, hem Kurtuluş Savaşı'nda şehit olan binlerce vatanseverin takımıydı. Ve aynı Galatasaray çıkarları uğruna onurundan feragat eden, Galatasaraylılığı üzerinde taşıyamayan, enerji ihalelerinden rant sağlamak için taraftarı satıp Recep Tayyip Erdoğan'a yaranmaya çalışan dalkavuk Adnan Polat'ın takımı olamazdı.
Hayatımın belki de en güzel ve en özel anları Ali Sami Yen'de geçti. Hayat bize onsuzluğu öğretmedi ama öğrettiği bir şey var amacı" İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek" olan Galatasaray hiç bir zaman ne bir stat için ne de başka bir şey için onurundan, şerefinden taviz verip şanlı geçmişine ihanet etmeyecek .
O görkemli törende Galatasaraylılığın ne demek olduğunu gösteren binlerce yürekli aslanı canı gönülden tebrik ediyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder